
Çok ilginç bir yemektir çorba… Evvela şefkatlidir; sıcaklığıyla sarar, sarmalar, içinizi ısıtır. Güçlüdür; en aç karnı bile besler, doyurur. Ve devadır her derde; şifa verir, kuvvetlendirir. Öte yandan hem yokluk hem berekettir çorba.
Yoklukta “Allah ne verdiyse” katılır; bollukta da düğünler, bayramlar, adaklar için kaynar tencereler. En önemlisi, çorba “yöre”dir, “gelenek”tir, “tecrübe”dir. Evimizin huzurunu hissettiren bir aile sıcaklığı gibidir ve belki de bu yüzden “vazgeçilmez”dir… Mehmet Usta’nın eli ile başlar bizim hikâyemiz. Selanik’ten İzmir’e varan yolculuğunda kepçesi de yanındadır Mehmet Usta’nın. 1920 yılında Yeşilova Lokantası’nı açar. Rumeli geleneğiyle kaynattığı çorbaları ve tencere yemekleri pek sevilir.
Yıl 1950 olduğunda oğlu İsmet Yenice ondan ustalık elini alır. Esnaf deyimiyle “kuşak bağlanır” İsmet Usta’ya. O da bir lokanta açar ama ustasına rakip olmamak için sadece çorba satmaya başlar. Dükkânının ismi de ustasına saygılıdır: Küçük Yeşilova. İşte böyle başlar babamızın “Çorbacı İsmet Usta” olarak anılması ve sevilmesi. Öyle bir efsane olur ki İsmet Usta, çorbaya yetişemeyenler sadece işkembenin suyuna bile razı olurlar.
“Babadan oğula” geleneği bu sefer 1982 yılında Aykut Yenice’nin ustalığı babasından almasıyla devam eder. İsmet Usta, tıpkı babası gibi o da oğlu Aykut’a bağlar ustalık kuşağını. Mehmet Usta’dan torunu Aykut Yenice’ye ve hatta ondan sonraki kuşaklara da aktarılmaya devam edilecek lezzetler, bugün Yenice soyadıyla yüzyılımıza taşınıyor. Aynı özenle, aynı lezzetle ve aynı esnaflık geleneğiyle... Çorbanın şefkati, şifası, kuvveti, bolluğu ve bereketi “babadan oğula, Çorbacı İsmet Usta” geleneğiyle Yenice’de sizinle olmaya devam ediyor.
Biliyoruz, siz de bizim gibi “çorbasız olmaz” diyenlerdensiniz, Soframıza hoş geldiniz!